GALİBİ YOLU


Galibi yolunu bilmek istersen
Hakkın fermanıdır galibi yolu
Yol içinde yolu bulmak istersen
Asrın dermanıdır galibi yolu


Doğrudan kur’ân’dan alır ilhamı
Asrın idrakiyle söyler islâm’ı
Çağını tefsirdir onun kelâmı
Asrın irfanıdır galibi yolu


Medeniyet onda tekamül bulur
Hikmet kayıp malı bulursa alır
Dinde güzelliğe hep hayran kalır
Hikmet mizanıdır galibi yolu


Demokrasi ile cumhûriyetle
Dini kaynaştırır yaşar milletle
Hizmet erbabını sever hürmetle
Ecdat hayranıdır galibi yolu


Dini anlatışda içtihat eder
Şeklide önemser hep öze gider
Zamanı yaşarda gün etmez heder
Günün lokmânıdır galibi yolu



139 Sayfa


Kin ve nefret bilmez sevgiyi yaşar
Fakir fukaraya hizmete koşar
Nefsi islâh için zikirle coşar
Hizmet yaranıdır galibi yolu


Kesretle vahdetle çağını yaşar
İnzivaya değil islâha koşar
Din adına terör yapana şaşar
Yobazlıkla bağdaşmaz galibi yolu


Mana birdir amma kavimler ayrı
Bir şekilde mana yaşanmaz gayri
Asra uyumsuzun olmuyor hayrı
Mana seyranıdır galibi yolu


Ey fazlı yetişir noktala sözü
Galibi yolunda buldun sen özü
Göster çağa yolunu açılsın gözü
Canlar cananıdır galibi yolu


Kulaktan dolma cehennem ağırlıklı tedrisat asrın normal yaşantısı
ile ilğisi ve hakiykatle bağdaşmayan ruhla ceset arasında
akıldan öteye nakle yol bulamayan mütereddit, ruhen yeteri kadar
tatmin olamayan, taklidi güya korumaya alınmış iman. Taklidi
amma, ibadet ve taatın görünümü düzgün, ezel-i ervahda “ beli
” diyen ruhların dahi çelişkiye düştüğü, sanki zoraki itekleniş,
mecrasından saptırılmış, ilme’l-yakîn yaşantının asrın görünümü,
düştüğümüz enaniyet bataklığından çıkamadığımızdan, çıkmak
için sa’y-i gayretin de görülmedi-ğinden hz. Allah’ın yarattığı
cümle kullarını hakir görmenin cezası olsa gerek, ademlikten terakki
ederek, insan olmaya yeterli olamıyoruz!

140 Sayfa


Durum böyle iken ayne’l-yakîn yaşantısı kelime oyunu aldatmacadan
gerçeklere yol bulamıyor ki, kurtulup zuhuratların gerçek
yüzünü görmenin hasreti çekiliyor!
Hakka’l-yakîn telaffuz zevkinden dahi mahrumuz!
Hakikati yaşamaya azmeden, azminde samimi ehl-i tasavvuf;
sırat-ı müstakimin hasretini çeken zahiri ilim erbabı; halaka-yı
zikri bilgisizce ama ilgisi ile kaçırmayan, hulâsa fiziki halden öteye
yol bulamayan mürşidinden habersiz mana garibi; ruhsuz ceset
misali yürüyebilen canlı cenaze görünümlü, akıldan öteye yolu
olmayan, maddeden öteyi göstere-meyen felsefecinin ürettiği kaza-
zedeler; bu kadarmış gibi zannı ile inancını asra ve medeniyyete
aykırı, güzelliklere aykırı yaşantısı sanki Allah’ın emri imiş gibi
devam ettirmeye özen gösteren toplu-luklar az değil. Allah gerçeği
yaşamak cümlesine ihsan eylesin, amin!
Bu sıkıntılı yaşantımı yaşıyorum zannettiğim ve yukarıda izaha
çalıştığım manevi halim, mizacıma uygun mürşidimi bulana
kadar aynen devam etti.
Bulabildin mi? Ben bulamadım; samimi tazarru ve açık niyazlarımla
eşref-i saatlerde yaratanımdan istedim. Zuhur eden olayın
her yönü metafizik… diğer kitaplarda tafsilatlı yazmaya çalıştım.
Hz. Allah (c.c.) müracatımı reddetmedi, gönderdi mürşidimi, elhamdü
lillah..
Mizacıma uygun mürşidimi rica ettiğim saatte bu fakire yetişdirdi!
On beş sene evvel peygamberim efendim diye tanıtılan manamda
iltifatına nail olduğum mürşidimi gönderdi!
Karanlık dünyam aydınlandı. Mizacım-daki anormallikler bir
anda bariz değişti. Deli danalar gibi bakışlarım kuzu kuzu oluverdi!
Sakın izahımı yanlış anlamayasın! Bu bir tertib-i ilâhi!
Memleketim ve yakınımdaki şeyh efendiler alim, tasavvufi
bilgilerle dolu dolu idiler. Tazarru ve niyazımla gönderilen mürşidim
ise onların bilgisi karşısında ümmi denebilirdi! Amma beİÇİNDEKİLER

141 Sayfa


nim hastalıklarımın devası yedine verilmiş lokman hekimimdi.
Gelecek için verilen manevi vazifeme uygun uyumlu mürşidimi
gönderdi. Bu kadar izahımla yetin. Manayı ölçmeye kalkma. Dikkat
et! Gayretullaha dokunmayasın! Teferruatını hususi sohbetlerimde,
anlayabilene anlatmaya çalışırım inşa-Allah!
Yakınımda, memleketimde Allahın rahmetinin bariz tecelli ve
zuhur eylediği mürşitler vardı. Hepsinin de yaşantı ve halk arasında
övgülerin ve anlatılan menkibelerinin hayranı idim
Abdi aciz şeyh olduktan sonra teberrük olarak ayrıca kadiri
ve rufai silsile-i meratib yazılı ve mühürlü icazette verildi.
Sene 1968 istanbul’da erenköy’de damadı Hacı Ömer Kirazoğlu’nun
evinde Nakşibendi meşayihi Hacı Sami Efendi’nin kalabalık
cemaatinin huzurunda, fakirin irşat vazifemi duaları ile tasdik
ederek ıhvanımın çok olması, dergahımın kıyamete kadar devam
etmesini cenab-ı hakk’a tazarru niyaz etti. Hazır olan cemaat duaya
iştirak edip amin dediler.
Ankara’dan hazreti ziyarete hayli gelmişlerdi. İçlerinde tanıdıklarım
hayli vardı. Hacı Necati Efendiler, İstanbul’dan da Musa
Topbaş efendiler taraf-ı etrafı bu fakiri acayip karşılamışlardı.
Buna rağmen hepsi de bu fakire hazretin yaptığı duaya içtenlikle
amin dediler.
Hz. Allah cümle gerçek mürşitlerden razı olsun. Makamları
cennet olsun, amin.
Çorum’un medar-ı iftiharı Hacı Bekir Baba, “ Gara Şeyh ” ismiyle
maruf, MısırTanta ve Nişabihten verilmiş altı tarikden icazetli,
çocukken dahi menkıbelerini dinleye dinleye hayran olduğum
hacı bekir baba ve halifesi anamın ve babamın da şeyhi Hacı
Ali Haydar Ahıskavi efendinin halifesi, yedi tarikden icazetli kayın-
pederim Hacı Mustafa Anaç efendi, babamın şahitliği ağbeysi
amcam mevlevi ve nakşi şeyhi hacı bekir kuşcuoğlu ayrıca musikişinastı.
Sultan Abdulhamid Han cennet-mekâna kanun çalgısını
dinletmiş ve takdirini kazanmış.
“Tanıdığın bu kadar Hz. Allah’ın ihsanı zatlar var iken neden
hz. Allah’tan mürşidimi gönder diye feryat ettin?! ”

142 Sayfa


Tertib-i tanzim-i ilâhi ancak ve ancak hz. Allah’a mahsustur.
“beşerin ne tiynette olduğunu ancak ben bilirim ” buyruğunu iyi
anla. O bakımdan mürşidini kimseye değil hz. Allah’a sorarsın
istihare ile. Çünkü senin mizacını tıynetini bilen Allahu zülcelâl’dır
müracaatın ismine istihare denilir. Tasavvufta gerçek
terazi yazdığım tasavvuf ve zikrullah kitabında geniş bahsetmiştim.
Okumanız tavsiyemdir.
Lâf aramızda kalsın, ben acizin yaptığım müracatı kimseye
tavsiye etmem. Hususi ve samimi olan müracaatların zuhurunda
kulun ihtiyariyla sadakatinde görülen aczin zuhuru hatalar mazur
görülmüyor! Peygamber efendimizin (s.a..v.) “ siz bilemediklerinizi
Hazret-i Allah’a sorunuz” tavsiyesini unutmayın!
Yarım asırdır, normal tecelliyâtla, sıhhatli yollardan hazret-i
Allah tara-fından nâçiz şahsıma lütfedilen irşat ve biat için ind-i
ilâhiden normal yollarla 1949 senesinde rabbıma yakarışım ve
samimi ricam ind-i ilâhide reddedilmeyip metafizik tecelliyat ve
zuhuratla şeyhim hacı mustafa yardımedici efendiye biat ettim.
Mustafa Yardımedici efendi ise, kahra-manmaraş’ın birinci
cihan harbinde kurtuluşunun manevi fatihi ali sezai kurtaran
efendinin halifesi idi..
Sevgi ve teveccühlerini kazandığım şeyh efendilerin cümlesinin
bu fakire ihsan edilen ezel-i ervahda tanzim-i ilâhi rahmet-i
ilâhiyenin dünyadaki zuhuru…
1956 senesi kadiri ve rufai’den izn-i icazet verildi. Yarım asra
yakın ihsan edilen vazifenin mesuliyetini taşıyorum!
1969 senesinde kayınpederim hacı mustafa anaç efendi benim
de bizzat şahidi olduğum kadiri ve rufai’den makamın emrine
istinaden izn-i icazet ve burhan da icazetle verildi. Teberrüken
ben zaten kadiri ve rufai’den irşada vazifeli mürşid idim. Çünki
şeyhim 1968 senesinde dünyasını değiştirmişti, makamı cennet
olsun, amin.
Kayınpederim başka kimseye icazet vermedi değil veremedi,
dergahı sahipsiz kaldı!
Gerçek mürşitler kesinlikle emr-i ilâhinin dışına çıkamazlar!
Tertip ve tanzim-i ilâhiden habersiz yahut manevi tertibi umurİÇİNDEKİLER

143 Sayfa


samayanlar, mürşitsiz der-gahı götürmeye çalışıyorlar. Ne diyeyim,
hz Allah gerçeğin aslını bilendir!
1993 senesinde mana meclisinde kadiri ve rufai tarikatının
birleşim vazifesi kol galibilik verildi. Çok çok arkadaşlarımın şahit
olduğu bu manevi olayın şahit-likleri mana dosyalarında yüzlerce
görülebilir. Ayrıca şahitler huzurunda bilgisayar pirıntırda
basılan ilâhi mühür! Yazdığım kitapların kapaklarının üzerinde
görüntüsünü vermeye çalıştığım rabbımın ihsan eylediği tasavvufi
madalya!
Bir metafizik olay daha: kol verildiğinin müjde edildiği günlerde
istanbul’da büyük hattat mahmut uncu efendiye manen makam
tarafından emir veriliyor. Makam tarafından ihsan edilen
izn-i icazetlerimi levha yapmasını emre-diyorlar! Ve hattat mahmut
uncu efendi maneviyatın emrine göre iki levha yapıyor.. Levhaları
fakire ulaştırmadan vefat ediyor! Üstadın yetiştirdiği elemanlar
üç sene sonra bize emanetleri ulaştırdılar. Meraklılar her
zaman levhaları görebilirler! Bu kitapda da göstermeye çalışacağım.
Mahmut uncu efendinin makamı cennet olsun!
Yemin ediyorum, hattat merhum mahmut uncu efendi zahiren
beni tanımaz, ben de o zatı zahirde tanımam! Hz. Allah çok
çok razı olsun icra eylediği manevi hizmetten.
Bu zamanda bu ve buna benzer metafizik olaylara itibar yok
denecek kadar azaldı!
Şuna inanıyorum ki rabbımız rahme-tinin önünü kullarına
olan merhameti, affu mağfireti dünya yaratılışının rahmet-i ilâhiyeye
uyumlu yaratılmasının nedeni ile ihsan ediyor. El-hamdü
lillah!
Şu zamanda manaya karşı evvel zamana nazaran dünyada
daha çok eğilim ve arayış var. Hurafe tamamiyle kaybol-maz
amma beni adem bilinçlendikce hurafenin azaldığını bu asırda
görmek için mercek gereksiz!
Yanlış anlamayasın. ALLÂH’ın yarattığı âciz bir kulum. Verdiği
cüz’î irâdenin dışında hiç bir güce sâhip değilim!
Ancak, Rabbımın bu abd-i âcize bahşettiği vazîfeyi yine Rabbımın
lütuf ve ihsânı ile her hâlükarda götürmeye çalışıyorum!

144 Sayfa


Nedense Bu yoldada çok sapık ve mecnun kişiler var. MEHDİ-
RESULLÜK, PEYGAMBERLİK, HATTA ALLAHLIK iddiâ edenlere
uyduruk dergahlarda menfaatı dünyadan ileriye yolu olmayan yol
sapıklarının adedi sayılamıyacak kadar çoktur! Şeytana yakasını kaptırmış,
bu hakikat sapıklarına zamânımızda sık sık rastlamak mümkün.
İyi dinle! Bu abd-i âcizi terazinin aynı kefesine koymayasın. Ne yapım,
ne karakterim, ne de îmânım bu türlü sahte yaşantıya müsâit yaratılmadığımı
her an görüyorum rabbıma sonsuz şükürler olsun!
İslam’ın dışında tasavvufu düşünemezsin. Tasavvuf ehli her hâlukarda
örnek insan olması lâzımken bâzı ehl-i tasavvuf, ehl-i tarik geçinen,
mânevî vazîfesi normal yollardan olmayan kişiler var. Hayâlî
ihracat benzeri nefsânî ve şeytânî yollar... Ki bunu ölçmek için fazla
bilgi ve ilme ihtiyaç yoktur. Hazret-i ALLAH o kadar açık seçik ihsan
etmiş ki, bu abd-i âciz “ gördüm, yaşadım, öğrendim. ”
Derim ki: Semâvî tek din vardır. İsmi “ İslâmiyet ” tir. İslamiyet
ise mecnunluk değil, efendiliktir!
Günah-ı kebaire dışında asrı idrak eden zamanı ihsan edilen şeriatını
içtihatlı yaşamaya özen gösteren insan
HZ. ALLAH’IN KABUL ETTİĞİ MÜSLÜMAN korkulan insan
değil, yaşantısına gıpta edilen insan. Başkalarına örnek izinde gidilecek
insandır!
Zira yol olarak ne yönlü bakar isen sırat-ı müstakim üzeredirler!
“Habibim sen onları yüzlerinden tanırsın…” Onlar
mü’minlerdir, müttakilerdir, tevhit ehlidir, ehl-i zikirdir, ehl-i şükürdür,
ehlî tariktir, hal ehlidirler, kaal ehli değil; laf ehli değillerdir. Cemi
güzel halleri uhdesinde toplamış örnek yol ehl-i tariktirler!
HZ. ALLAH’ın o seçkin kulları yalnız ilm-i kelamla yetinmezler!
Maddenin felsefesine lüzumu kadar aşina olmaya özen gösterirler.


ZİRA ALEMDE ZUHURU GÖRÜLEN CÜMLE EŞYA
ALLAH’IN FİLİ SIFATLARIDIR! BİZATİHİ DEĞİL İZAFİDİR
MECAZİDİR. GÜNEŞ IŞINLARI GÜNEŞİN AYNI OLMADIĞI
GİBİ!
MADDENİN FELSEFESİNE TASAVVUF DEMEZ-LER!
MUTASAVVİFİNİN İLMİ DAD-I HAK AĞIRLIKLI OLUP İLM-İ

145 Sayfa


LEDÜNNİDİR DE. BU İLMİN SAHİBİ DE MÜŞTERİSİ DE HZ.
ALLAHTIR


Onlar gerçeği bilerek yaşarlar. Manaları ve sıfatları da “ derviştir. ”
Onlar için “Hazret-i ALLAH’ın gelinleridir” denildi. Çünkü
ahd-i misak bütün çıplaklığı ile o bahti-yarların maddesinde ve manasında
görülür!
Mana ilminden habersiz, madde ilmi ile yetinen, kulluk vecibesini
bundan ibaretmiş zannedenler, nakli de akla dönüştürenler, rahmet-i
ilâhînin az da olsa zevkine eremedikleri gibi, kendilerine tabi olanları
edindiği bilgiye ve gördüğü tedrîsâta göre daima gazab-ı ilahiden başka
bir yere götüremez onların bilgi ve ilimleri gazab-ı ilâhiden başka
yeri görmeye müsait oluşmamıştır!
Çünkü onlardaki zuhur eden gazabı ilahi “ cehennem” dir. O türlü
kişiler kişilikleri itibarı ile gazab-ı ilahiden zevk alırlar rahmet-i
ilahiye affu mağfiret deryasından uzak durdukları için akılcı din ihdas
etmişlerdir mana ilmi mantıklarına uymadığı için onların manevi zannettikleri
nefsani zevklerini tatmin edemez!
Şerîat ile tarîkatı, mârifet ile hakîkatı küll olarak düşünmek mecburiyetindeyiz.
ALLAH yaşamak nasip etsin. şerîat ve tarîkat derken
gayr-i ihtiyârî çekiniyoruz. Suç işlemiş gibi gösterdik. Gerçek bu değildi,
amma hali kaale dönüştürdük. Tasavvufu ve hakiykatı felsefe
yaptık. Bilmeden, rahmet-i ilâhîyeden kaçırdık insanları.
Her şeyi Kur’ân terazisinde tartmayı bil; her kişide var olan bu
cevheri kullanmayı biliyor isen, bu terazide tart teraziyi bulamadınsa
ehline mürâcaat et. Sendeki hazînenin yerini göstermeye vazîfeli olan
zevattan uzak durma. İnsan bu türlü terbiyeye muhtaçtır. Peygamberimiz
Efendimiz buyurdular ki: “Dünyâya gelen her çocuk İslam
fıtratı üzere doğar, terbiyecisi ne ise öyle terbiye olur.”
İnsan zamâna göre içtihatlı ALLAH elçilerinin getirdiği terbiyeye
muhtaçtır.
Hazret-i ALLAH sanki benî Âdem’i hınç almak için yarattı!
gibi gösterme çabasına kapıldılar. Rahmet ve mağfiret yönünü
bilmezler ki, görüp yaşadıklarını anlatsınlar.

146 Sayfa


El-hamdü-lillah Kâdirî ve Rufâî’den Gâlibî diye kol verildi. Rabbim
lâyık kılsın. Rızâsının dışında yaşamak nasip etmesin (âmîn).
Milletçe müteşekkiriz. Bu vatan için canını verenlerden, canla başla
çalışanlardan ALLAH râzı olsun, makamlarını cennet eylesin.
Peygamber Efendimiz buyurdular: “Hubbü’l-vatân mine’l-îmân
(vatan sevgisi îmandandır).” Vatansız olan kardeşlerimizin çektikleri
ezâ ve işkenceleri görmüyor muyuz? Hazret-i ALLAH hiç bir kulunu
vatansız bırakmasın (âmîn).
İnsanların tekâmüllerine göre peygamber efendi-lerimizi rahmetinden
göndermiş. İnsanların olgunluklarına göre şerîatlarını kullarına
daha değişik emirlerle ki, bu durum zannedildiği gibi ezâ değil, rahmettir.
Sonra gelen şeriatı yaşayarak intibak eden bilen bir kişinin daha
Evvelki şerîata dönüşü zaaftır.
Peygamberimiz efendilerimizin herhangisine tabi olarak getirdiği
ahkamı ilâhiyeyi Yaşayabiliyor ise sonsuz rahmet-i ilâhînin;elbette
sahibi mü’min HZ ALLAH’ın sevgisine mashar olmuş müslümandır!
“Ben kulumun zannına göre tecellî ederim” hitâbının şümulune
girer ki, rahmet olur. Daha sonra gelen şerîata tâbi olunması fazîlettir,
tertîb-i ilâhîye daha uygundur. Önceden gelmiş şerîata tâbi olanlara
“kâfir, gavur deme sormazlarmı bu hakkı kimden aldın deye.” Gayretullâh’a
dokunduğunun farkında mısın?. Dokunanların cezalandırıldıklarını
göreme-din mi nasıl cezalandırıldıklarını? Çok yazık!
Semâvî din ALLÂH’ın yed-i kudretindedir. İslamiyet’tir. Adâleti
îcâbı böyle tanzim eylemiş. Evliyâlar vârisü’l-nebi nedimi ilâhi olup
Peygamber efendilerimizin cümlesi HZ. ALLAH’ın elçileridirler. Bu
tertîb tertib-i ilâhidir!
Tertîb-i ilâhîyi almış olduğun kültürün ve mantığın kabul etmeyebilir;
vahiy yoluyla gelen tertîb ve tanzim-i ilâhî akıl ve mantık ölçüsü
ile ölçülemez.akıl ve mantığa uygun görünümleri olsada yalnız başına
akıl ve mantık vahiyle ihsan edilen emr-i ilâhilerin mana ve anlamını
çözmeye yeterli değildir!
“İyi biliniz ve Şerîat-i Muhammedî’den yetişmiş evliyâlara tâbi
olunuz. Daha evvelki evliyâya tâbi olursanız onlardan sayılırsınız.
Nefsinize zulüm etmiş olursunuz. ALLAH zâlimleri doğru yola iletmez.”

147 Sayfa


Ancak tabi olduğun peygamberinin getirdiği şeriata uymak mecburiyetinde
olduğunu unutma!
Zamanı maziye götüremiyeceğin gibi,istikbalide yaşaman mümkün
değil ALLAH’ı bilen benî Adem’e “gavur, kafir, gayr-ı müslim”
diyemezsin. Dikkat et, gayretullaha dokunursun! Kimsenin inancı ile
oynamaya hakkın yok. Hazret-i ALLAH uyuz itinden de vaz geçmiyor.
Emr-i ilâhiye uyjumlu yaşaki gerçekleri öğrenesin ve bilesin!
Hazret-i Kur’an’ı yanlış tefsir ve hem cinsimize olan gayri insani
tutumumuzla ne Yazık ki, cümle ehl-i kitabı Şerîat-i Muhammedî’yeye
ve Hazret-i Kur’ân’a düşman eylemişiz “Sonra gelen
semâvî din evvelkini iptal etti zihniyeti” ile hâlâ zamanımızda bu yersiz
ilime toplumlarda rağbet devam ediyor bil cümle kullarını HZ.
ALLAH rahmeti ile kurtarsın amin!
Maalesef Bazı hakiykat bilgisinden yoksun bilgeler de bu gerçek
dışı hali korudukları gibi, cihat malzemesi yapıyor. Silah olarak da
kullanıyorlar.
İyi bilelim ki, peygamber efendilerimiz evvelki gelenleri tasdik,
sonraki gelecekleri müjdeleyici olarak gönderilmişlerdir.
Küll-i rahmet-i ilâhî nûr-u Muham-medî’dir. Evvelki şerîatlara geri
dönüş ALLÂH’ın emri olmayıp, kulun daha ileriyi göremediği içindir.
Mensup olduğun dînin özünü muhâfaza edebiliyor isen, özü “LÂ
İLÂHE İLLALLAH” tır. Zirvesi şahadettir. Peygamber Efendimizin
de tebliği budur. Îmânın şartı olan Âmentü’nün özü, dört kitabın ve
suhufların da anlamının özü ve özetidir!
İslam’ın şartı var diyenleride dinleme. Hazret-i ALLAH’ın
Kur’an-ı Azimü’ş-şan’da bildirisine göre İslam’ın şartı kesinlikle yok.
Savmu salat, haccu zekat, kelime-i şahadet… bu rahmet ve emr-i ilahiler
mü’min olmanın, müttaki olmanın, hatta derviş olmanın, hulasa
gerçek sadık kul olmanın makamları ve basamaklarıdır ve ayrıca
imanlı kullarına HZ. ALLAH’ın sadakasıdır!
Kelime-i tevhîdi sakın küçümseme. Yaratılışın sırrıdır. Peygamber
Efendilerimiz; “ALLAH’ TAN BAŞKA İLAH YOKTUR, İLLÂ,
ALLAH VARDIR” anlamını taşıyan bu tevhîdi ALLÂH’ın kullarına

148 Sayfa


tebliğ için vazîfelendirildiler. Kelime-i tevhîd, tevhîd-i ef’âl, tevhîd-i
sıfât, tevhîd-i zât diye, tevhîdin dört mertebesi vardır.
Beşer ölçüsü kelime-i tevhittir.
Kur’ân’da îtikâdın medârı ikidir: İlm-i tevhid, amel-i tevhid. Sâlih
amel, nâfi ilim diye de ifâde olunur. İlm-i nâfi dünyâ ve âhiret için
faydalı ilimdir. Sâlih amel ise dünya ve ahiret fâideli ameldir!
Bu türlü. İlimle Hazret-i ALLAH’a eş ve ortak tanımadığın gibi,
amelde de şerik ve nazir tanımassın. Bu esas imanın ve Kur’an’ın
özünü oluşturur. İlm-i tevhidin, amel-i tevhidin anlamı budur. Gayrı
icraat ve gayrı düşünmek şirktir!
Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“Onlara iyice açıklasın diye her peygamberi yalnız kendi kavminin
diliyle gönderdik. Sonra da ALLAH dilediğini saptırır, dilediğini
de doğru yola iletir. Çünkü, o güç ve hikmet sâhibidir.”
(İbrâhîm Sûresi, 4)
Hazret-i ALLAH güçlük emretmiyor. Bâzı kimselerin dîni yaşanamayacak
gibi göstermeleri cehâletlerindendir. Zor gösterenler, kendi
ilmini üstün görüp başkalarını tepeden seyretmeyi meslek edinmiş
gafillerdir, yaratılışın sırrını ilahi yardımla tefekkür etmemiş olanlar,
bu türlü meselenin câhilleridir. İnsan bildiğinin âlimi, bilmediğinin
câhilidir.