YOLUMUZ


Büyük şeyh efendimiz Kahramanmaraşlı Seyyid Ali Sezâi Efendi’nin
(makamları cennet olsun) Sultan Reşat Hazretleri’nin tasdik
ettiği, dergâh açmaya, ayin yapmaya müsâde ettiği, tuğralı izn-i
icâzet-nâmesi mahfuzdur.
Hakkında birinci kanalda da gösterilen, Diyânet İşleri Başkanlığı’nın
katkıları ile, “ Sâhibini Arayan Madalya ” adıyla bir film de
yapılmıştır..
Kahramanmaraş’ın kurtuluşundaki hizmetinden dolayı mânevî
şahsı madalya ile ödüllendirilen Seyyid Ali Sezâi Kurtaran’ın Kâdirî,
Rufâî, Nakşî tarîkından izn-i icâzetleri vardır ve askeriyenin de tasdîki
mevcuttur!
Tekrarlı olsa da lüzumludur: Bir dervişin bir şeyhi vardır!
Dervişe irşat vazifesi verildikte izn-i icâzetini aldıktan sonra başka
şeyh efendilere verilen makam ve hallerden de istifâde ettirilir. Tertîbi
ilâhîde ayrılık yoktur. “ Küllü tarikin vahidün. ” Cümle tariklerin
kökü Peygamberindedir. Ayrı görenler hatâ ederler... Yalnız terbiye
usulleri ayrı ayrıdır.
Derviş şeyhine bey’at ettikten sonra mürşidinin terbiye tarzına
kimse müdâhale edemez. Ederse, dervişin mânâsını öldürür. İnsanın
dünyâya gelişine bir babayı vesîle kıldığı gibi, ebedî hayâta gidişinde
de o mânevî bir babaya, ALLÂH’ın vazîfelendirdiği, irşâda me’mur,
mîzâcına ters düşmeyen, tertip ve tanzîm-i ilâhî bir babaya muhtaçtır.
İki olmaz. Olur ise “ tarîkat pici ” olur.

171 Sayfa


Gerçeği arayanlara Hazret-i Resûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “
Dünyâya çocuklar İslam fıtratı üzere gelirler. Terbiyeye muhtaçtır.
Terbiyecisi ne ise onu öyle yetiştirir .”
Tertib ve tanzim-i ilâhiler ezel-i ervahla ilgilidir.
HZ. ALLAH’IN YED-İ KUDRETİNDEDİR!
Ezel-i ervah’da tertip edilmiş olup, kulun isteği ve iradesi o yönlü
zuhur eder kulun iradesi HZ. ALLAH’IN YEDİNDEDİR!

172 Sayfa


İşte, kul bu tanzîm-i ilâhîyi hissedememişse, böyle vazîfeli kişilere
rûhen bir yakınlık duyamıyorsa, istihâre yapar. Hazret-i ALLÂH’a
sorar. İstihâre mânevî bir mürâcaat usûlüdür, Hazret-i Resûlulah
(s.a.v.) Efendimiz istihâreyi, ashâbına sûre ezberletir, gibi önem vererek
tavsiye ederdi. Bâzı yol kesicilerin uydurdukları, “ ben gördüm ”
laflarına kanmayasın. “ Beyaz gördüm, yeşil gördüm ” gibi de değil.
Aldanma... Mürâcaatı sen yaptın, cevâbını sen alacaksın, inşallah.
İleri sayfalarda tasavvufî istihâreyi târif edeceğim. Bu yolun eşkıyâlarından
sakın. Gerçek budur: istiharem “ Çıkmadı ” diye mürâcaatını
kesmeyeceksin. Kısmetinde var ise mutlakâ cevâbını alırsın!
Kayınpederim Hacı Mustafa Efendi’nin hayatta bir kızından başka
evlâdı yoktur. “ --Postu dürdüm, gidiyorum; makam halîfe vermedi
” diye üzülerek giden Şeyh Efendi’nin makâmı cennet olsun. “ Vermedi
Ma’but, ne yapsın Sultan Mahmut?! ”
Ne sebepden bilmiyorum; Ma’but isterse vermesin, Şeyh Efendi
üzülerek o bir aleme gide dursun,
Sebep ne olur ise olsun dâimâ şeyh olma hayali ile yaşayanlar
şeyhinin olümünü mirasa konan azgın evlât misali gece gündüz bekleyenler:
hayâlinden hiç çıkaramayan menfaatı dünya fakat mana sahtekarları
kişilerce Şeyh Efendinin yeri hemen doldurulur. Bu hakka dâir
rüyâlar görürler. Rüyâlarında hırkalar giyerler, icâzetlerine hayâlî mühürler bastırırlar:
“KORK ALLAHDAN KORKMAYANDAN. ”


Netîce îtibâriyle, nefsânî hislerinin esiri olanlar: Her şey
ALLÂH’ın yed-i kudretindedir. Bu rumuzu bilmeyerek “ ben daha iyi
yaparım ” diye kendiliğinden meydâna çıkanlar, katılık ve hurâfeden
başka ne getireceklerdi? Eğer evliyânın ne anlam taşıdığını bilselerdi
cür’et edemezlerdi. Ama tekrar ediyorum: Kur’ân-ı Azîmü’ş-şân’da
Hazret-i ALLAH, hayli sûrelerde “ Peygamber Efendilerimizden
sonra vârisü’l-enbiyâ olan evliyâya tâbi olunuz ” buyurmaktadır.
Daha evvelki evliyâlar, sizden evvelki şerîatların evliyâsıdır. Siz tâbi
olduğunuz şerîattan yetişmiş olan evliyâya bey’at ediniz. Eğer bilmiyorsanız,
daha evvel belirtildiği gibi istihâre yapınız. Cevâbını açıkça
alana kadar tazarru ve niyâzı bırakmayınız.

173 Sayfa


EVLİYA PEYGAMBERİMİZ EFENDİLERİMİZ GİBİ
MASUM DEĞİLLERDİR.


Ama yaratılışları tertîb-i ilâhîdir. Ezel-i ervahla ilgili olup,
dünyâda kul illâ çalışmakla elde edemez!
İnsan sây-i gayreti ile sâlih kişi olur, makâmı velâyete çıkar, velî
olur ama peygamber ve evliyâ olamaz.
Bu vazifeler tertibi ve tanzimi ilâhiyedir!
Kâmil doğarmış, ehl-i Hak,
Doğmadan evvel anası.
Peygamber efendilerimiz, kendilerinden sonraki peygamberi seçmeye
salâhiyetleri olmadığı gibi, evliyâların da kendilerinden sonra
evliyâ seçmeye salâhiyetleri yoktur!
Eğer buna rağmen lâyık gördüğü bir kişiye ALLAH emretmediği
halde hilâfet verir ise, hilâfet verdiği şahsın vefat edene kadar işlediği
yanlışlıklardan vazîfelendiren zat sorumludur. O bakımdan hiçbir
meşâyıh bu türlü mesûliyeti almak istemez.
Niçin alsın? ALLÂH’ın vermediğini vermeye muktedir mi?
Âciz insan, sorumluluğu idrak edemeyen insan, (ALLAH affetsin).
Na ehlin Yaptığı tahrîbatları saymaya beşer ilmi kâfi değil.
ALLÂH’a mahsus olan varlığı kendinde gören, enâniyetten kurtulamayanlara yazıklar olsun!
Bu îzâhımı ancak izn-i icâzet sâhibi şeyh efendiler anlar. ALLAH
adetlerini artırsın. Makamlarını âlî kılsın. Peygamber Efendimiz
(s.a.v.) vazîfesini tebliğ ettiği zaman müşrikler demediler mi?:
“Vazîfe yetim Muhammed’e mi kaldı, falana filana gelse idi biz
kabul etmez miydik?”
Nasipsizler... Güç ve kuvvetin ALLÂH’ın olduğunu bilmeyenler
az mıdır?
Şunu da anlatmadan geçemiyeceğim: Vazife istenmez. Verilirse
red edilmez!
Dergahta “vazife” derece demek değildir. Derece, kulun iman ihlas
ve samimiyetiyle elde edilir. Vazife ise dervişin kabiliyetine göre,
yoluna hizmet etmesi içindir. Bazı vazifeler şeyhinin layık görmesi ile
verilir. Dervişin gördüğü açık rüyyaları da şeyhini ikna eder. Tekrar

174 Sayfa


ediyorum: Bu vazifeler dereceye tesir etmezler. Samimiyeti ve ihlasına
göre manen okşanır. Samimi icraatlarından elbet manevi taltif görür.
Şeyh efendiler lüzumuna binaen, her türlü vazife vermeye selahiyetlidirler.
Verdiği vazifelinin dünya ve ahiret mesuliyyeti vazife veren
şeyh efendiye aittir. Sorumludur. Bu bakımdan “ hilafet ” gibi
vazifelere hiçbir şeyh bu mesuliyeti yüklenme saflığına tevessül etmez.
Ezel-i ervahtaki tanzim-i ilahiyenin zuhurunu, bi-zatihi Hazret-i
ALLAH’ın emrini bekler!
BU MEVZUDA DERVİŞİN GÖRGÜSÜ ŞEYHİNİ MECBUR
KILMAZ. ŞEYHİNE Bİ-ZATİHİ VERİLEN EMİR MUTEBERDİR.
EHL-İ HAL BİR ZAT BUYURMUŞLAR Kİ:
“VARDIĞI HER MENZİLDE SOFRA BEKLEMEYEN
KİŞİNİN AYAĞINI ÖPERİM.”
DEMEK BÖYLESİ GÜÇ BULUNUR. BU TÜRLÜ
ENANİYETTEN RABBIM MUHİP KULLARINI KORUSUN!